Bolca dudak boyası bıraktım sıcak çay içtiğim Mevlana Müzesi’nden alınmış kupada. Aslında o kadar boyamak da istememiştim ama korktum özensiz görünmekten. Heyecanım görür görmez geçti. Hiç tanıdık değildi. Kesinlikle çok yeni ve çok farklıydı. O hiç içmedi kupadaki çayından. Ya anlattı ya dinledi. Çokça açıkladı. Hala bir şeyler öğretti. Ona yazdığım ilk mesajda “Sarılıp ağlayabilir miyim?” diye sormuştum yaşadığım duygu yoğunluğuyla. Bu sefer öyle hissetmedim. Çünkü hiçbir duygumun yoğunluğu kalmadı. İnsanlara zaman zaman duyduğum öfkenin, kızıma duyduğum özlemin, duyduğum incinmişliğin dozu öyle azalmıştı ki o mesajı yazdığımda hangi haldeydim, bana çok yabancı gelmişti yeniden okuduğumda. Tüm bunları onunla paylaşacak bir zaman da yoktu ne yazıkki.

Onu sevdim. İdeallerini, azmini, başarmaya olan inancını, yaralarını kabul edişini ve gizlemeyişini, yargılamayışını kimseyi, ve aslında cevabını bildiğim soruyu cevapsız bırakarak koyduğu mesafeyi… sevdim.

İyi ki bir şekilde karşıma çıktı. İyi ki geldim.